7 Nisan 2013 Pazar

Zanzibar - Dar es Salaam / Tanzanya, 2012

Türk hava yollarının yeni aldığı B700-900 uçağı ile gayet rahat bir şekilde 7 saatte Tanzanya'nın başşehri Dar es Salaam'a vardık. İstanbul çıkışlı Hindistan ve Afrika uçuşlarının saatleri ne yazık ki çok kötü. Sabahın tam anlamıyla kör karanlığında saat 03.00 de Dar es Salam Julius Nyerere International havaalanına indik. Çok daha kötü bir havaalanı ve servis bekliyordum. Ama pasaport işleri ve çıkışımız gayet hızlı oldu.
Otelden bizi aldırmaları için bir araç rica etmiştim ama ne yazık ki kimse yok. Hava serin, boğucu bir sıcaklık yok, ama üşümüyorsunuz da. Biz orada ikimiz, iki valizle kaldık. Hemen bir taksi ayarladım. Baştan burası hakkında araştırma yaptığım için her şeye güvensizlikle yaklaştım. Havaalanında taksi tarifelerini yazmışlar. Hemen bizim otelin ismini arıyorum Oyster Bay'de Best Western, karşısında Tanzanya parası ile fiyatı yazıyor. Şoför arkadaş İngilizce bilmiyor, fiyatı gösteriyorum OK mi, OK adam bir şeyler söylüyor, arada kafa sallıyor, neyse binip yaklaşık 45 dakikada Oyster Bay'de ki uluslararası otelimize geliyoruz. Rezervasyon var ama nedense sabahın saat 3. 45 inde bir sürü formalite, bilgisayar çalışmıyor, taksi şoförü daha fazla para istiyor, resepsiyon görevlisi uykulu ne dediğimizi anlamıyor, neyse geniş ve konforlu odamıza varmamız 15 dakikayı alıyor. Booking.com dan yaptığım seçimlerde daha bugüne kadar yanılmadım, bu otel de çok iyi çıktı.
Sabah saat 9.30 da kahvaltıya iniyoruz, çok sıcak, pervaneler bile yetişmiyor, otel sempatik bir Afrika oteli ama kahvaltıda hiçbir şey kalmamış. Sadece bir kaç pörsümüş tropik meyve ve zeytinyağına dönüşmüş tereyağı… Neyse bunlara hiç takmadık bugüne kadar, yine takılmıyoruz personel süper şeker etrafımızda pervane oluyor, bizi kahvaltıda rahat ettirmek için… ama ben acele ediyorum ve resepsiyondan Zanzibar adasına gidecek feribot hakkında bilgi topluyorum. Amacım feribotu kullanmak, hem yerel halk ile birlikte gitmek ,hem de okyanusta Zanzibar çevresindeki diğer küçük adaları görmek. Uçak ve feribot arasında çok fazla fiyat farkı yok, feribot tabii ki nispeten biraz daha ucuz. Eğer feribotu beğenmezsek dönüşte uçarız deyip otelden ayrılıyoruz.
 Taksi bizi Dar es Salam'dan kalkan feribotların limanına götürüyor. Ama feci bir curcuna var, herkes sizin valizinize saldırıyor ve kendi gemi şirketine çekmeye çalışıyor. İstanbul’dan yaptığım araştırmaya göre Sea Star feries en iyisi ben de ısrarla onları aradığımı söyleyerek, hem kendimi, hem de eşimi etraftaki çığırtkanların ellerinden kurtararak büroya atıyorum. Aslında garip bir duygu, hiç bilmediğin bir ülkede derme çatma bir ofis / dükkân,  adam kapıyı kapatmış senden pasaportlarını ve ücreti istiyor. Fazla uzatmadan birinci sınıf iki kişilik yer ve Sea Star için bilet istediğimi söylüyorum, yaklaşık 15 dakika sonra bizim pasaportlar ve bizde 20 yıl önce kullanılan karbon kopyalı otobüs bileti benzer biletler ile birlikte tekrar sokağa çıkıp cümbüşün içine dalıyoruz. Limana gelince biletimizi gösterip daha sakin ve korunaklı bölgeye giriyoruz ve bizim gideceğimiz saatte Sea Star ile değil de Flying Horse ile gideceğimizi öğreniyoruz. Çok da dert etmiyoruz. Birinci sınıf üst katta klimatize bir salon,  ama her yer neredeyse dolu ve herkes turist. Yerliler ekonomi sınıfında seyahat ediyor. Kesin öneridir eğer Dar'dan (Dar es Salaam’ın kısaltılmışı Dar) Zanzibar'a feribot ile gidecekseniz kesin 1. Sınıf seyahat edin parasal fark 10 $ (Birinci sınıf 40, ekonomi 30) Ekonomi sınıfı tamamen yerli halk tarafından doldurulmuş, size çok sempatik bakmıyorlar, kesinlikle fotoğraf çektirmiyorlar, çektiğinizi görünce bağırıp çağırıyorlar, size bakıp kendi lisanlarında alay ediyorlar ama en önemlisi gözlerinizin içine kötü bakıyorlar. O yüzden bunu çekmemek için serin bir yerde bir buçuk saat geçirmek daha keyifli. İstediğiniz vakit de dışarı çıkabiliyorsunuz.

Feribotun ekonomi bölümünün iç kısmı ise hiç önermiyorum, çünkü hem çok sıcak, hem de insanlar alt alta, üst üste, çok da çocuk var. Bu arada vapurun / feribotun içinde ezan/ kuran yayını var… Doksan dakika çabuk geçiyor ve biz Zanzibar adasının limanına yanaşıyoruz. Neyse tahminimden daha çabuk boşalıyor feribot ama burada da adaya girebilmek için vize almak gerekiyor. Çok fazla bir formalitesi yok bir form dolduruyorsunuz pasaportunuza damga vuruyorlar, ama daha da önemlisi buraya girerken uluslararası aşı belgenizi soruyorlar. Allahtan benimki pasaportumun arasındaydı, bayan memur baktı tamam dedi, eşimin yanında yoktu, o zaman iğne yapacağız deyince benim Türk aklı hemen çalıştı ve onun da aşısı var, benim defterde işli dedim ve hanım memure inandı veya ben öyle sandım, geçmemize izin verdi. Adaya geçince polis noktasında turist info var, taksi istedim çünkü gideceğimiz otel Nungwi bölgesinde ve yaklaşık 1,5 saat uzaklıkta. Turizm bürosunda dediler ki 40 $ dan fazla değil daha fazla vermeyin, taksici ile daha arabaya binmeden atışmaya başladık adam 55 $ diyor neyse 45 $ a hallettik.


Zanzibar'da doğa müthiş, her tarafta muhteşem büyük tropik bitkiler var, her taraf yemyeşil. Ada halkının % 95 i Müslüman ve kadınlar kapalı. Zanzibar tarih boyunca hep bir takım ülkelerin egemenliği altında olmuş. Sümerler, Asurlular, Mısırlılar, Hintliler, Çinliler, Persler, Portekizler, Umman Sultanlığı, Hollandalılar ve en son İngilizler burada hüküm sürmüşler. En sonunda 1963 yılında İngilizler'den bağımsızlığını almış, ama düşmanları ve başka halkların boyunduruğu altına grime korkusundan dolayı özerk bir bölge olarak 1964 yılında Tanzanya'ya bağlanmışlar. Zanzibar İki adadan oluşmaktadır, başkent Stone Town'un üzerinde bulunduğu Unguja ve Pemba. Toplam nüfusu 1 milyonu biraz aşkın. Ülkemizle saat farkı 1 ( bizden bir saat ilerideler). Fakir bir ada, ana gelir kaynağı turizm ve çok daha da önemlisi baharat… Bunları ilk başta bayağı kavga ettiğimiz şoförümüz ile konuşuyoruz. Zanzibar'da halk yabancılara nispeten daha iyi davranıyor. En azından kötü bakmıyorlar, bir de biz de müslümanız deyince garipsemiyor, bizi olduğumuz gibi kabul ediyorlar.


90 dakika sonunda Nungwi Beach'de yine booking.com dan ayırttığım otelimize, Doubletree'ye geliyoruz. Odalar çok güzel, konforlu, otel de süper. Burada 3 gece kalacağız. Otelin çevre düzenlemesi, plajı, restoranları, havuzu ve masaj bölümü fevkalade. Deniz çok dalgalı olduğundan  önce kıyıda güneşlenip havuza giriyor ve havuz barında keyifle buz gibi beyaz şarap yudumluyoruz. Gece otel müthiş bir ambiyans yapmış, kumlar üzerinde yemek yiyeceğiz. Dolunay var, çok güzel... Afrika müziği ve yemekler de açık büfe olmasına rağmen oldukça iyi. Kumlar üzerindeki masaların tamamı dolu. Tesadüfen bizden başka bir Türk çift ve dört kişilik bir Türk aile daha var burada. Gece saat 23 olmasına rağmen hava hala ılık ve tatlı bir rüzgâr dalgaları kıyıya götürüyor, getiriyor. Afrika gerçekten çok güzel…


Ertesi sabah erken kalkıp kahvaltıdan önce denize girmek istiyoruz ama o ne? Deniz yok. Gerçekten deniz 1 km uzakta ve bütün tekneler karada… İnsanlar kumsal haline gelmiş denizde yürüyor, yerel kadınlar ürünler satıyorlar ama deniz yok… Biz de rahat rahat kahvaltı ettikten sonra gel git olayından dolayı yaklaşık 800 mt çekilmiş denizde ara sıra ayağımızın altından kaçarcasına yürüyen yengeçlere basmamaya çalışarak, karaya çekilmiş gibi duran teknelerin arasından yaklaşık 2 km yürüdük. Süper bakir, bir o kadar da güzel… Yürürken deniz kumunu karıştıran birçok yerli kadın gördük. Otel görevlisine ne yaptıklarını sorunca, denizde kaybedilen eşyaları aradıklarını söylediler. Otelimizden yaklaşık 2,5 km ilerinde keyifli bir kafede kahve içip geriye döndük. Saat 3 – 3,30 gibi deniz geri geldi. Bu sefer de, öğlenden sonraları, oldukça şiddetli dalgalar çıkıyor. Biz de sadece Zanzibar'a kadar gelmişken denize girmemezlik etmemiş olmak için denize / okyanusa girdik. Ama aslında girmeseydik de bir şey kaçırmazdık. Canım ülkemin sularına alışmış kişiler olarak okyanus suyu gerçekten yavan geliyor. Ama tabii ki dalga olmayınca, su camgöbeği rengi alıyor ki, o da gerçekten güzel görünüyor.


Su yavan ama sıcak, çok tuzlu değil ve çok dalgalı. Aksam kendi otelimizde değil de, otelin yakınında başka  bir otel olan Z otelin içindeki Saruche'de yemeğe karar veriyoruz. Otel bize taksi ile gitmemizi salık veriyor. Ama binmemiz ile inmemiz bir oluyor, çünkü aradaki mesafe yalnızca 10 dakika. Tedbiri elden bırakmayarak gece de aynı taksiyi çağırıyoruz, etraf çok karanlık ve her köşede toplanmış çok sayıda yerli halk var. Neticede ödediğimiz taksi bedeli bu kadar kısa bir mesafe için -gidiş dönüş olarak-  25 $.  Saruche'nin içinde bulunduğu Z otel çok keyifli ve güzel bir yer. Aslında booking.com' da ki ikinci tercihimizdi ama Doubletrree daha uluslararası olduğu için onu seçmiştim. Bu otelin arkasında da çok keyili bir çarşı, sörf klubü, cafe, bar ve restoran var.
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                        
Saruche'de emek süperdi, harika bir şarap ve deniz mahsulleri gerçekten iyiydi. Ama isteyen için et de mevuttu. Fiyat hiç de öyle korkulacak gibi değildi. Sonradan otelin dışında yer alan kompleksteki gece kulübüne de gidecektik ama hem restoranda keyifli vakit geçirdiğimiz için, hem de sabah erkenden baş şehir Stone Town ve baharat turu yapacağımızdan dolayı kalkıp otelimize geliyoruz.
Sabah uzaktaki denize bakıp – aslında bugün deniz daha az çekilmiş gibiydi – kahvaltı ettikten sonra, önceden ayarladığımız araba ve rehberi beklemeye koyulduk. Saat tam 9.30 da geldiler. Gel git olayını onlara da sordum, gel gitin şiddeti her zaman aynı olmuyormuş, ama yine de bir  sistematiği varmış ve haftada bir gün de gel git olmuyormuş. Herhalde periyodunu 6 günde tamamlıyor ondan.

Araba ile çıkıp önce baharat turu yapıyoruz. Baharat turu özel ekilmiş alanlarda yapılıyor;  birbirinden farklı baharat bitkileri var.  Bir rehber sizinle birlikte gelmekte ve size bu tarlalar ve baharatlar hakkında bilgi veriyor. Zanzibar dünyada karanfil üretimi açısından birinci durumda ve bunun haricinde birçok başkaları var.  Bana çok ilginç geldi, çünkü nutmeg ismindeki değişik bir baharat ile ilk kez burada tanıştım, ayrıca vanilya ve tarçın çubukları, yılang yılang gibi bir sürü başka baharatı da ilk kez dalında burada gördüm. Baharat turu yaklaşık iki saat sürüyor, turun sonunda da size yapraklardan ve çiçeklerden yapılmış el yapımı şapkalar, kolyeler ve bilezikler veriyorlar. Tüm baharatları tattırıp, tropik orman meyvelerini de ikram ediyorlar. Ben özellikle papayayı çok beğendim.

Ayrılıp başkent Stone Town'a geliyoruz. Rehberimiz ve şoförümüz bizimle birlikte. Stone Town çok karakteristik bir şehir, Tanzanya’ya ve Zanzibar'a gelirseniz kesinlikle gelinmesi lazım. Özellikle ara sokaklar... Bayağı alışveriş var. Burada ne buluyorsunuz, özellikle el işleri, baharat ve resim. Bence resim açısından çok iddialı... Ayrıca, ağaç ve taş oymaları da çok güzel. Fiyatlar da tamamıyla pazarlığa bağlı ve çok ama çok ucuza satın alabiliyorsunuz. Stone Town da sizi özellikle dar, eski sokaklar ve de kapılar büyülüyor.

UNESCO Dünya mirası olarak koruma altına alınan Stone Town'da özellikle görülmesi gerekenler arasında buranın pazarı, çok önemli bir yapı olmasa da katedral ve hemen katedralin bahçesinin yanında yer alan, esirler ve esirliğin kaldırılması anısına yapılmış değişik bir anıt, esir odaları- ki buraya girdiğinizde kendinizi gerçekten kötü hissediyorsunuz, çünkü 50 metre karelik bir odaya istifleme olarak ve de zincirlenmiş şekilde 250 köle yerleştiriliyormuş. Eski ve dar sokaklarda yürürken Arap, Hint ve Umman Sultanlığı zamanından kalma kapıları fotoğraflamak keyifli oluyor. Stone town'da  1800 lü yıllarda yapılmış olan Sultan'ın sarayı veya bilinen adı ile Beit el Ajayip – yani acayiplikler evi - görülmesi gereken yerlerden. Büyük  bir meydan, içinde bir saat kulesi var ve çok katlı bir bina, şu anda Müze olarak kullanılıyor. 

Müzede aslında hiçbir şey yok gibi yalnızca 4 kat çıkıp terastan kuş bakışı Zanzibar manzaraları yakalamaktasınız. Bahçede ise alışveriş var. Özellikle çok sayıda ve değişik resim var. Çoğunlukla Masail figürleri var, çünkü Tanzanya'da ana karada çok sayıda Masai yaşamakta.   Acayiplikler evinin hemen yanında eski Arap kalesi var. Burası da 1700 lerde Araplar tarafından, siyah taşlardan yapılmış bir kale, içerisine giremedim çünkü içeride ki anfiteatrda halka açık konserler düzenlenmekte, tesadüfen de o gün prova vardı gezemedim.
Zanzibar'ın en güzel otellerin biri olan Serena'da hafif bir şeyler atıştırıp 1,5 saat sürecek olan dönüş yoluna geçtik. Serena otelde bir kahve içmek veya yemek yemek için durmanızı öneririm, pahallı ama çok keyifli ve standartları yüksek olan bir yer. Akşam otelde Masai'lerin gösterileri vardı. Afrika’ya geldiğinizde her yerde değişik kavimlerin yaptıkları tarz gösterilerden birini sundular, ama ben şahsen keyif aldım.

Ertesi gün yarım gün dalgalı ama turkuaz mavisi denize girip Zanzibar'a veda ediyoruz. Bu sefer feribot ile değil 30 $ daha fazla verip uçak ile dönüyoruz. Zanzibar ile Dar arasında uçan 3 hava yolu firması var.  Zanair- Precious ve Air Tanzania . Aslında Air Kenya da uçuyor ama onların farklı bir takım formaliteleri varmış. Aynen girişte olduğu gibi burada da sanki ülkeden çıkıyormuş gibi işlemlere tabi olup, pasaporta damga yedikten sonra terminale geçiyorsunuz. Şirket olarak Precious ile uçtum gayet rahattı, zaten uçuş 25 dakika sürüyor. 25 dakika altınızda sadece okyanus görüp doğrudan havalimanına iniyorsunuz. Kendimizi otele atıp, üstümüzü değiştirip hemen dışarı çıkıyoruz. Aslında Dar' da yapılacak çok şey ve gidilecek yer pek fazla değil. Zanzibar'da tanıştığımız yaşlı bir İsveçli çiftten öğrendiğimiz Slipway'e gittik.
Burası bir otel kompleksi ama ayrıca yerel alışveriş de var. Küçük küçük otantik ürünler satan kulübeler, bağırış çağırış Tanzanyalı'lar,"buradan al, çok ucuz" diye sizi içeri sokmaya çalışıyorlar, pazarlıktan hoşlanıyorsanız güzel. 100 metrelik bir çarşı burası, yürüyerek geçip Slipway'e geliyorsunuz... Büyükçe bir otel, alışveriş merkezi, bar ve gece kulübü... Tam deniz kenarındaki bir masaya oturup keyifle yemek yiyoruz. Dar es Salaam'da bir gün kalacak birine, önerilebilecek tek yer burası. Hem otantik, hem de uluslararası standartta. Yine deniz mahsulleri ağırlıklı yedik ve çok da önemli bir meblağ ödemedik. Daha önce anlaştığımız ve saat 23.00 de gelmesini söylediğimiz taksiye binerek dönüyoruz. Burada  öncelikli önemli olan, pazarlık yapıp aracınızı ayarlamak... Taksilerin telefon numaralarını muhakkak alınız. Hepsi İngilizce konuştuğu için anlaşmada sorun yaşamıyorsunuz.
Ertesi gün bir tam günümüz var ve sonra veda edeceğiz bu ülkeye. Neler yapılır diye araştırdık. En yakın safari 4 saat uzaklıkta. O zaman yakındaki yerlere bakındık. Ulusal müze, merkezde fena değil, aslında ülkemizdeki müzelerle kıyaslamayacaksınız tabii ki, kendilerince en büyük müzeleri yarım saatte kıyı bucak her yer gezilebiliyor. Buradan çıkıp Mwenge Handcraft Center'e gidiyoruz. Büyükçe bir yerel alışveriş bölgesi. El işleri, resim, çanak çömlek, Afrika kıyafetleri satılıyor. Fiyatları en uygun olan bölge burası.  Yine şehrin merkezine 4-5 km uzaklıkta bulunan The Village Museum'a gidiyoruz Burada Tanzanya’da var olan 18 etnik kabilenin evlerinin birebir kopyası yapılmış ve içleri onların yaşadığı şekillerde döşenmiş.  Tabii ki ilginç ve de çok ilkel geliyor. Ama rehberin bize anlattığına göre şu andaki başbakanları da, cumhurbaşkanları da köylerindeyken böyle evlerde otururlarmış.Bize bir de dans gösterisi sunduktan sonra - bahşiş karşılığı tabi ki - buradan ayrılıyoruz.
Şehrin içinde görülmesi gereken balık pazarını geziyorum. Şayet kokuya, düşmanca bakışlara ve de pisliğe hazırsanız fotoğraf çekmek için girip kareler yakalayabilirsiniz. Yoksa tavsiye etmem. Posta binası ve  Askari monument (heykeli) dedikleri şeyler öyle çok ilginizi çekecek veya görmeye değer bulunacak yapıtlar değil bana göre. Asker heykeli bizde her köşe başında bulunacak heykellerden biri. Öğlen taksi şoföründen bizi doğru dürüst yemek yiyebileceğimiz bir yere götürmesini rica ettik,  Anghiti diye bir restorana gittik, gayet kalabalık olmasına rağmen pek beklentilerimizi karşılamadı. Kapalı bir mekan olduğu için, bir bira içip bir de pilav, salata gibi daha bildiğimiz şeyleri söyleyip fazla oyalanmadan kalktık.

Burada da taksi ile günlük anlaşabilirsiniz. Sabahtan akşama kadar benim ödediğim 90 US $ dı yaklaşık 50 km yaptık ama araç bize bağlanmıştı tüm gün boyunca. Toplu taşıma ile de bu söylediklerimi yapabilirsiniz Dar'da.  Buradaki toplu taşıma araçlarına Dala Dala deniyor ve bizim minibüslerin yanlarının açık olanları şeklindeler. Aynı Dala dala'lar Zanzibar'da da mevcut ve ada halkı özellikle bunları kullanmakta ya da yürümekteler.
Tanzanya’ya geldiğinizde buraya en az bir hafta ama en ideali 10 gün ayırmanız gerekli. 3 gün Zanzibar, 3 -4 gün rüya gibi Serengeti'de Safari, hemen yakındaki Ngorongoro Kraterinde 1-2 gün ve Tanganika gölünü görmeniz için ideal bir süre olabilir. Buranın para birimi Tanzanya Schiling ve kısaca Tash diye geçiyor. Resmi lisan Swahili ve her yerde geçen sihirli sözcük “Hakuna Matata” yani sorun yok…
Tüm gezginlere Zanzibar'ı kesinlikle öneriyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder